KOKUCU DURAN
Duran amca demek daha doğru. İlerlemiş yaşına rağmen, kolunda iki kapaklı çanta büyüklüğünde, camlı ve içi çeşitli aşı şişelerini andıran orijinal şişelerde kokuları. Saçlar, kaşlar bembeyaz. Gençliğinde ya sarışın ya da kumraldı herhalde. Ekseriyetle cami önlerinde bekler, buraya gelenlere veya gidenlere, isteyenlere,şişelerden enjektörle çektiği kokuları, koltuk altı ve boyunlarına püskürtürdü.
Onu bazen kahvelerin birinde oturup müşteri beklerken görürdüm. Günde en az on kilometre yol yürürmüş kendi söylediğine göre. Askerde sıhhiye eri imiş.Babamla epey mücadele etmiş.Sonra babam sağlık memuru olmuş, ben kendime başka iş bulayım demiş.Kokuculuğu seçmiş. Hikayemizin kahramanına, hayatını anlatması için ricada bulunmuştum.
-Demek sen Nabi’nin oğlusun? O bana az çektirmedi.
-Olsun Duran amca, bak sen gene de mis gibi iş bulmuşşun, burada tanımadığın yok, gel eh de şu roportajı yapalım.
-Yapalım yapalım da Nabi’yi yazacak mısın?
-Sen anlatırsan yazarım.
-Tamam o zaman.
Büroda oturduk,bir saat konuştuk.Çaylarımızı tazeledik.
-Ni zaman okucazz. Bene de getir dergiden.
-Sen merak etme, bu ayda bir çıkar. Çıkınca sana bol miktarda ayırırım. Şimdi sermayeyi al koluna çıkalım yola,şu fotoğraflarıda çekelim.
***
Tam derginin çıktığı gündü. Öğle namazında bir cenaze. Hah Duran amca buradadır. Sekiz-on adet getirdiğim dergiyi ona veririm.
-Kimin cenaze?
-Duran amca rahmetli kokucu Duran..
Buz gibi oldum.Hemen çok miktarda dergi getirtip masaya koydum. Camiden çıkanlar onun hayatını okuyordu.